|
Bağışlarınız İçin Hesap Numaramız
DOHAD -
İs Bankası Gayrettepe Şubesi -
529030
|
İzmit Depremi'nde Uzay Teknolojileri
Tamer ÖZALP
Dr., TÜBİTAK, Danışman, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
|
Uzay,
yeni yüzyılda yarının ifadesidir. Uzay bilim ve teknolojilerindeki
uygulamalar insanoğlunun refah düzeyinin artırılmasına, hayat
kaynaklarımızın daha verimli ve etkin kullanımına, gelecek
nesillerin daha iyi standartlarda bir yaşama sahip olmalarına önemli
katkılar sağlamaktadır. Bu teknolojiler, afet zararlarının azaltılmasında,
afetlerden etkilenmeden yararlanılabilen yegane sistemlerdir. Bu
teknolojilerin İzmit bölgesi uygulamaları, deprem hakkında önemli
bilgiler verirken geleceğe ilişkin yepyeni pencereler de açıyor. |
(TÜBİTAK Bilim ve Teknik, Ekim 1999
- Tamer Özalp -)
Ülkemiz hemen her yıl doğal afetlerin yıkıcı bir örneğini
(deprem, sel baskını, çığ, gibi) yaşıyor. Yaşamaya da devam edecek. Çünkü
doğal coğrafyamızın her an afete uğrama (özellikle depremlere) riskine
sahip bir jeolojik temeli var. Dünya da aynı sorunlarla mücadele ediyor. Gelişmekte
olan ülkelerin 3'te 2'si, afete maruz coğrafyalarda yaşıyor. Birleşmiş
milletler raporlarına göre 1974-1994 yılları arasında 3 milyondan fazla
insan bu afetler sonu-cunda hayatını kaybetmiş. Ayrıca, 100 milyondan fazla
insan evsiz kalmış ve kötü koşullara mahkum olmuş. Ekonomik kayıp sadece
1991-1992 döneminde 100 milyar ABD doları olarak ifade edilmiştir.
Afetler sosyoekonomik altyapıyı çökertmenin yanında
toplumlar üzerinde rakamlarla ifade edilemeyecek kadar büyük tahribata neden
oluyor. Bu tahribat dünyada son 30 yılda ekonomik olarak 5 kat daha artmıştır.
Bu oran her yıl, nüfus artışı ve çarpık kentleşmeye paralel olarak daha
da yükseliyor. Hayatın anlam ve nedenlerinin bir anda yok olmasına neden
oluyor ve medeniyeti temsil eden hayat sisteminin gelişmesi kesintilere uğrayabiliyor.
Bizleri saniyeler içinde gelişen bir ortamda savunmasız bırakıyor. İnsanoğlunun
depremlere savunmasız yakalanmasının yanında, eğitimsizlikten kaynaklanan
diğer olumsuz faktörlerde afet zararlarının artmasında etkin rol oynuyor.
Örneğin, deprem öncesi yanlış yer seçimi planlaması, temel kural ve
kaidelerin uygulanmaması, çevrenin tahribatı ve bilgisizlik, bizleri bu
felaketlere karşı daha da savunmasız bırakan diğer faktörlerdir. Bu durum
ülkelerin afetlere karşı daha da duyarlı olmasını sağlamıştır.
Toplumlar uğrayacakları zararları en aza çekebilmek için yeni ve etkin
organize önlemler geliştirmişler. Bu doğrultuda, ülkeler sürekli kalkınma
politikaları doğrultusunda afet yönetimi programlarını ve modellerini
uygulamaya koymuşlar. Bu modeller içinde uzay teknolojilerinin etkin kullanımı,
ön planda ve önemli bir yer teşkil ediyor.
Afet zararlarının en aza indirilmesinde bazı temel
programlar uygulanır. Bunlar, afet öncesi planlama ve hazırlık çalışmaları,
uyarı sisteminin kurulması, durum tespit ve acil müdahale ve rehabilitasyon
yani eski haline getirme işleridir. Tüm bu faaliyetler için temel ihtiyaç doğru,
hızlı, güncel, standart ve kullanılabilir bilgidir. Bununla birlikte,
faaliyetler arasında koordinasyon, bilgiye kolay erişim ve değişim olanakları,
eğitim ve öğretim, teknoloji transferi ve acil iletişim ve haberleşme
konuları diğer önemli sistem parçalarını oluşturur.
Yer gözlem
radar uydu sistemlerinin bizlere sunduğu en önemli özelliklerden biri, araştırması
yapılan bölgenin gerçeğe yakın genel fiziki yapısını üç boyut algılayabilmemize
olanak sağlamasıdır. Bu sonuç ürünü, ERS-SAR radar uydusunun mikrodalga
algılayıcısından elde edilmiştir. Sapanca - Karamürsel arası deprem bölgesi
arazi yapısı, jeolojik çizgisellikler net biçimde görülmektedir. Sapanca
gölü uzun yuvarlak biçimde (olasılıkla fay hareketiyle ilgilidir) doğu yönünde
ve İzmit körfezi görüntünün ortasından batısına doğru mavi tonlarda
uzanmaktadır. Bu görüntünün mekansal çözünürlüğü 12 ye 18
metredir. Aynı bölgenin iki farklı uydu yörüngesinden depremden önce 12
ve 13 Ağustos tarihlerinde çekilmiştir. Bu yöntemle arazinin üç boyutlu
sayısal yükseklik modeli çıkartılabilmektedir. Görüntüler kompozit
olarak meydana getirilmiştir. Deprem tahribatının en çok görüldüğü bölgedir.
Aktif fay, Sapanca gölünün içinden İzmit körfezine doğru bir hat üzerinde
kendini göstermektedir. Arazi morfolojisi, yer şekilleri ve çizgisellikler
depreme neden olan jeolojik yapının yorumlanması için önemli veriler
sunmaktadır. Farklı renkler arazi tiplerini gösterir. Örneğin; mavi
tonları su alanlarını, göl ve denizi; yeşil tonlan ormanlık alanları; kırmızı
tonları ise sert kaya morfolojisi (drenajı oluşmuş alanlar) ve tarıma
elverişli arazileri (düz alanlar) temsil eder.
Günümüzdeki teknolojiler, özellikle uydu telekomünikasyon,
yer gözlem (optik ve radar uydu algılayıcılarla uzaktan algılama), uydu
meteorolojisi ve yer-konumlama sistemleri (küresel konumlama teknikleri GPS)
ihtiyaç duyulan temel bilginin bir sistem için-de toplanması, değerlendirilmesi,
kullanılması ve akışına olanak sağlıyor. Bu teknolojiler ile arazi kullanım
planları hazırlanıyor, afete maruz kalabilecek alanlar tesbit ediliyor, yer
seçimi analizleri yapılabiliyor (bu uygulamalarda yüksek mekansal (5m, l0m,
20m) radyometrik (8 bit veya 16 bit) ve spektral çözünürlükteki uzay görüntüleri,
bu verileri işleyecek uzaktan algılama analiz sistemi ve bütün sonuçları
değerlendirecek coğrafi bilgi sistemleri teknolojilerinden yararlanılıyor).
Acil ulaşılacak hedef noktaların harita koordinatları ve diğer konumlama
bilgileri, GPS (küresel konumlama sistemi) teknolojileri, hava fotoğrafları
ve uzay görüntüleri ve haberleşme uyduları yardımıyla kolayca
belirlenebiliyor. Diğer bir çalışmada, uzay görüntülerinden ve hava fotoğraflarından
tespit edilen hasarlı yerlerin lokasyonlarının arama ve kurtarma ekiplerine hızlı
ve doğru olarak bildirilmesidir. Bu operasyonlarda küresel konumlama
sistemlerinden de (GPS) yararlanılır. Afet bölgelerinden uyarı ve destek
ihtiyacı sinyallerinin hızlı biçimde elde edilebilmesi için uydu telekomünikasyon
sistemleri kullanılır. Çöken ve işleyemez duruma gelen haberleşme altyapı
sistemlerinin yerine uzay temelli mobil telefon sistemleri devreye sokulur. Afet
alanlarındaki halkın temel ihtiyaçlarının karşılanmasında internet, tv
ve uydu video konferans sistemlerinden yararlanılır. Meteorolojik şartların
zararlarından etkilenmemek ve bölgede önceden tedbir almak içinde
meteorolojik uydu sistemleri kullanılır.
Bu
renklendirilmiş radar görüntüsü bölgenin deprem öncesi (5 Nisan 1999)
ve sonrası (23 Ağustos 1999) durumunu, birleştirilmiş (kompozit) biçimde
göstermektedir. Yüzey formları çizgisellikler, topografyadaki ani değişimler,
arazinin jeolojik özellikleri hakkında önemli bulgular olarak görülmektedir.
Renkler şu şekilde yorumlanmalıdır: Kırmızı: Nisan'dan Ağustos'a kadar
arazinin radar yansıma değerlerinin azaldığı yerler Sarı: Yüksek yansıma
yoğunluğu bulunan alanlarda azalmanın olduğu yerler Yeşil: Düşük yansıma
yoğunluğu bulunan alanlann toplamı Mavi: Nisan'dan Ağustos'a kadar
arazinin radar yansıma değerlerinin yükseldiği yerler Çivit: Yüksek yansıma
yoğunluğu bulunan alanlarda artışın olduğu yerler.
Bu teknolojilerinden kolaylıkla yararlanmak için öncelikle
ulusal düzeyde yeterli bir bilgi erişim ve kullanım altyapısının oluşturulması
gerekiyor. Bunun yanında, hükümetler ve toplum doğal afet konusuna öncelik
vermelidir. Telekomükasyon sistemlerinin kullanılmasında uluslararası işbirliğinin
daha etkin çalışması sağlanmalıdır. İlgili uzay teknolojileri ve
tekniklerine kolay ulaşılmalı ve bu teknolojilerinin kullanımı ile ilgili
olarak eğirim ve öğretim teşvik edilmelidir.
Diğer
bir uydu teknolojisi de, yüksek mekansal çözünürlükte (10 metre)
veri sağlayan sistemlerdir. Bu örnekte, Fransız SPOT uydu verisi
kullanılmıştır. Bu uydularda optik algılayıcılar kullanılır.
Veri elektromanyetik tayfın görünür bölgesinden elde edilir. Özellikle
arazi kullanım ve fiziksel planlama çalışmalarında temel veri
olarak kullanılır. Bu görüntüde deprem öncesiyle sonrası İstanbul
metropolünün havaalanının uzak batısından bir örnek verilmiştir.
Yuvarlaklar
depremde hasar görmüş yerleri belirtmektedir. Bu yerlerin doğruluk
tespiti, hava fotoğrafı ve yer çalışmaları kontrolü ile yapılmıştır.
Bu görüntüler Fransız deprem araştırma gurubundan (GEOSCIENCES
Inc.) temin edilmiştir. Yıkılan binaların hemen hepsinin 1990 yılından
sonra inşa edilen yapılar olduğu uzmanlar tarafından ifade edilmiştir.
Ayrıca, bu görüntüler üzerinde yer kontrolleri ile desteklenerek
yapılan çalışmalar sonucunda, yıkıntı sonucu meydana gelen
molozun şehirlerin içindeki ve yakınındaki nehir ve çay yataklarına
döküldükleri ve deprem sonrasında bölgenin drenaj mekanizmaları ve
akış yönlerinde buna paralel değişiklikler olduğu anlaşılmıştır.
Bu yüzden deprem mağdurlarını bir de sel baskınlarına maruz bırakabilecek
yüksek .riskin oluştuğu uzmanlar tarafından belirtilmektedir. |
|
Bugün uygun maliyetli uzay teknolojileri kullanarak afetlerin toplum üzerindeki
sosyoekonomik zararları en aza indirilebilinir. Örneğin uzay temelli uzaktan
algılama sistemleri (radar, optik ve lazer algılayıcıları) sayesinde
afetler öncesi ve sonrası planlar hazırlanabilir. Bu planlar için gerekli
olan bilgiler, jeolojik yapılar, yüzey morfolojisi, fay hatları, önemli çizgisellikler,
arazi kullanım haritaları kolaylıkla elde edilir. Ayrıca yeraltındaki
gerilmeler ölçülebilir, yüzey şekillerindeki hareketlilik ve yer değişimlerin
mesafe ölçümleri yapılabilir ve gerilmelerin toplandığı potansiyel risk içeren
alanlar belirlenebilir. Bu teknolojiler ile, olası aktif fay zonlarını gösteren
yüzey tipolojileri belirlenebilmektedir. Bu bağlamda dikkatli haritalanmış yüzey
şekilleri ve jeolojik yapılar, yeryüzünün üç boyutlu gerçeğe yakın gösterimi
ve çizgisellikler olası aktif fay zonları ve yeni tektonik bölgeler hakkında
önemli bilgiler verebilir.
|
ERS
SAR radar uydusunun iki farklı yakın yörüngesin den alınan görüntülerin
interferometrik analizi sonucunda, deprem arazisinin sayısal yükseklik
modeli çıkartılmıştır. Bu renkli harita yer çalışmalarına
dayandırılmaksızın uydu olanakları kullanılarak elde edilir.
Arazinin topografyası, yükseklik değerleri, ve aktif fay zonunun
morfolojik yapı sı çok açık biçimde görülüyor. Aktif fay şevi
morfolojisi profillerle belirlenmiştir (A-B, C-D). Yeşil renkler alüvyon
zeminli bölgelere ve depremden etkilenen yerleşim alanlarının
bulunduğu 0 ila 150 metre yükseklikteki yerlere karşılık geliyor. Kırmızı
renkler topografyanın yüksek yerlerini ve sert kayaların bulunduğu
alanları gösteriyor. Deprem bölgesindeki drenaj ağı, jeolojik yapılar
ve morfolojik tipolojiler bu veri üzerinde ayırt edilebilmektedir. |
|
Depremlerin bize fiziksel ve ekonomik anlamda ne kadar zarar
verdiği de yine bu teknolojileri kullanarak harita dilinde anlatılabilir. Yüksek
mekansal ve spektral çözünürlükte görüntüleme, hedef nokta tespit tekniği,
geliştirilmiş algılayıcı diziler ve alçak yörünge uydu teknolojileri ile
detaylı deprem öncesi ve sonrası durum tespiti, yüzeydeki değişimin
belirlenmesi, arazi kullanım, topografya haritaları ve yeni yerleşim alanları
ve sanayi bölgelerinin seçimi için gerekli risk haritaları çıkartılabilir.
Son yıllarda sık sık kullanılmaya başlayan yeni bir uzay
teknolojisi de interferometri olarak adlandırılan radar tekniğidir. Bu teknik
ile yeryüzündeki herhangi bir noktanın değişik yörüngelerden alınan
nokta değerleri sayesinde üç boyutlu topografya haritaları ve yüzey üzerindeki
değişimler hassas ölçümlerle belirlenebilir. Ayrıca fay hareketleri ve
tektonik plaka kenarlarındaki oynamalar milimetre düzeyinde tespit edilebilir.
Bu tematik
harita Derince ilçesinin batısı ve yangın bölgesini içeren deprem alanının
18 Ağustos tarihindeki durumunu yansıtıyor (Rafineri yangınını gösteren
resmin yaklaşık dört defa daha büyütülmüş durumu). Yerleşim
yerlerinin deprem sonrası hasar durumları gösterilmiştir. Bu sonuç,
deprem öncesi ve sonrası alınan uzay görüntülerinin birlikte işlenmesi,
analizi ile, coğrafi bilgiler kullanılarak elde edilmiştir. Bu analiz
sonucunda, hasarla değişime uğramış yerleşim yerlerinin dokusal tahribat
dereceleri sınıflandırılmıştır. Buna göre 3 kategori belirlenmiştir.
Kırmızı bölgeler tamamen çöken alanları, mavi renkler orta derecede
hasar gören yerleri, ve sarı renkler sınırlı düzeyde hasarlı alanları
göstermektedir. Ayrıca yerleşim bölgesinin ulaşım düzeni, kıyı hattı
ve rafineri alanı da (okla gösterilen yangın yeri) bu harita üzerine işlenmiştir.
Bölgesel İzmit depremi sonrası uzay
teknolojileri kullanılarak yapılan çalışmalar uygulamalarıyla birlikte yazı
içindeki resim altlarında anlatılmıştır. Bu örneklerde optik, radar ve
interferometrik radar uydu algılayıcılarından elde edilen veriler kullanılmıştır.
Dikkati çekebilecek önemli sonuç aktif fay morfolojisinin ve arazinin
fiziksel yapısının radar görüntülerinde net biçimde gözükmesidir. Bu
radar sonuçları, radar interferometri tekniği ve farklı yörüngelerden alınan
radar görüntüleri üzerinde kompozit analiz yöntemi kullanılarak ortaya çıkartılmıştır.
Optik algılayıcılardan alınan görüntülerde özellikle yerleşim
yerlerinin dokusu ve jeolojik kaya birimlerinin neler olabileceği (örneğin,
alüvyon, sert kaya türleri, yumuşak zeminler) belirlenebilmektedir.
Deprem riski çalışmaları, jeolojik, jeofiziksel, sismik
ve jeomorfolojik bilgilerin aynı düzlemde çakıştırıldığı ve tek bir
sistem içinde analizi ve yorumlanması yapıldığı zaman anlamlı olmaktadır.
Böylece resmin bütününü görebiliyoruz. Olası risk bölgelerini önceden
belirleyebilir, buna göre de önlemler alabiliyoruz. Sonuçta, depreme savunmasız
yakalanmayacağımız yerleşim bölgelerinde hayatlarımızı en az risk altında
sürdürebiliriz.
Bu yazıda kullanılan uzay resimleri Avrupa Uzay Ajansı, Avrupa Uzay Araştırmaları
Enstitüsü, Uzaktan Algılama bölümünden temin edilmiştir. Sayın Dr. Jurg
Lichtennegger ve çalışma arkadaşlarına Yardımlarından dolayı teşekkür
ederim
Tamer ÖZALP
Dr., TÜBİTAK, Danışman, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı