Yazı: Tuncay Taymaz-Mustafa Alp Dağıstanlı , ATLAS Sayı 98 / Mayıs
2001
Hep söylendiği gibi, bu `kırık ülke'nin herhangi bir yerinde büyük bir
deprem olabilir her an. Yine de bazı faylar daha büyük bir yıkım
potansiyeli taşıyor. 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra
faylarımızın durumu ne? Hangi bölgelerde nasıl bir sismik aktivite
gözleniyor? Dikkat çekici hareketler var mı? Bir uyarı ve hatırlatmaÉ
Nerelerde nasıl kırılabileceğimizi bilelim. Tedbirimizi alalım. Kısaca,
faylarımızı tanıyalım.
|
|
Tuz
Gölü'nün hemen doğusundan geçen büyük bir fay var. Bu fay üstünde
11 Mart 2001'de 4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
|
Fotoğraf: Hakan Öge
|
|
Yaz temposunda yaşanan günlerden bir gün
yaşanmış. 17 Ağustos 1999 sabaha karşı Gölcük'te insanların kimi mutlu bir
yaz gecesi geçirmekte, kimi de bir yaz gecesi rüyası görmekteydi. Uyuyor,
oynuyor, geziyor, konuşuyor, öpüşüyor, sevişiyorlardı... Ve bir anda bütün
dekor, bütün oyun, bütün hayat değişti. Türkiye tarihinin en büyük
travmasını yaşamaya başladı. Evet, bütün Türkiye. Ve bütün dünya kanamakta
olan yaramıza koştu; kanamayı bir an önce durdurabilmek için. Trajediler
öğretir.
Aslında, Ağustos 1999 Gölcük depremi bir silkiniş yarattı belki, ama iki
bakımdan sınırlı oldu bu silkiniş:
1.Zaman bakımından: Yani, gene unuttuk nasıl bir felaket yaşadığımızı;
trajediyi, acıyı, korkuyu, sorumluluğu unuttuk. Her şey yarım kaldı.
Bilinçlenmemiz de, hesap sormamız da, ilgimiz de. Unutmayalım, 35 bin kişi
canıyla uyarmış oldu bizi. Bu uyarıyı da dikkate almayacaksak...
2.Mekân bakımından: Marmara, daha doğrusu İstanbul'u etkileyecek Marmara
depremine takıldık kaldık. Gölcük ve Düzce depremlerinin bu bölgede
bulunması da rol oynadı bunda. Ama bilim adamları arasındaki tartışmaların
biraz da haklı olarak, Marmara Denizi etrafında dönmesi de destekledi bu
odaklanmayı.
Gelgelelim, tartışmalar beceremese de, iki büyük deprem, onların artçıları
ve bağımsız küçük depremler bir gerçek koydu ortaya: Herhangi bir şehrin,
kasabanın, köyün deprem riski altında olması için fay üstüne yerleşmiş
olması gerekmiyor. Gölcük depremi, İstanbul Avcılar'da ölüme yol açan
yıkımlara sebep oldu. Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleri Ankara'da,
Eskişehir'de, hatta Karadeniz kıyısındaki Şile ve Bartın ile Safranbolu'da
bile yıkımlara, hasarlara yol açtı.
|
|
Antik Troia kenti birkaç kez depremlerle yıkılmış. |
Fotoğraf:Hakan Öge
|
|
Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra
birçok bilim adamının söylediği Türkiye'nin herhangi bir yerinde her an
büyük bir deprem olabileceği. Biz bu yazıda, deprem üretme potansiyeli
yüksek olan ve üstelik yakın dönemde bu yüksek potansiyelle ilgili
sismolojik veri sunan faylara dikkat çekmekle yetindik. Bu, sözü edilen
bölgelerde yarın deprem olacağı anlamına gelmiyor tabii; ama olabilir de.
Aynı şekilde söz etmediğimiz bölgelerde deprem olmayacağı anlamına da
gelmiyor. Bu yazı, sadece özel önemle ele alınan bölgeler için değil,
genel olarak Türkiye için ciddiye alınması gereken bir uyarı olarak
algılanmalıdır.
MTA'dan Fuat Şaroğlu, Ömer Emre ve İsmail Kuşçu'nun yıllar süren çalışma
sonucu ortaya çıkardıkları aktif faylar haritası en önemli kılavuzumuz.
MARMARA BÖLGESİ
Marmara'nın içinden geçen faylar çok
önemli tabii ki ve çok büyük depremler üretmeye adaylar. Ama tek tehlikeli
yer değil Marmara Denizi. (Marmara ile ilgili son araştırma sonuçları için
Marmara haritasına bakınız.) Daha iyi bildiğimiz, gördüğümüz, ürettiği
depremleri gözleyip analiz ettiğimiz, hatta ölçtüğümüz karada uzanan
faylar da var. Mesela İznik Fayı. Kuzey Anadolu Fayı'nın batıda
oluşturduğu çatalın güney kolu olan bu fay çok büyük bir deprem üretmeye
amade. Son yüzyılda kırılmamış yanal atımlı bir fay; ve artık öğrendik ki,
yanal atımlı faylar ÑGölcük depremini oluşturan faylar gibiÑ büyük hasar
yaratan faylar. Yani normal veya bindirme faylara göre etkileri daha
fazla.
Biraz daha güneybatıda birbirini takip eden Ulubat Fayı, Manyas Fayı ve
Yenice-Gönen Fayı var. Son iki fay büyük deprem üretebileceklerini son 50
yıl içinde acı bir biçimde kanıtlamıştı. Doğrultu atımlı Yenice-Gönen Fayı
1953'te kırılarak 7.2 büyüklüğünde bir deprem üretmişti. Manyas Fayı ise
1964'te kırılmış ve 7 büyüklüğünde bir depreme yol açmıştı. Manyas gibi
bir normal fay olan Ulubat Fayı ise yakın dönemde kırılmamış. (Manyas ve
Ulubat göllerinin bu fayların kırılmasıyla oluştuğunu da belirtelim.) Bu
bir aktif fay olduğuna göre, kırılmamış olması içimizi rahatlatacak bir
şey değil. Tam tersine, iki parçalı bu fayın 30 kilometrelik uzun parçası
kırılırsa 6 büyüklük civarında bir deprem üretebilir. Bu, ille de
kırılacak ve eğer kırılırsa ille de 6 büyüklüğünde bir depreme yol açacak
demek değil elbette. Nitekim, Gönen'de 1 Şubat 2001'de meydana gelen 4
büyüklüğündeki deprem bu bölgede sismik hareketlilik yaşandığını
gösteriyor.
Yenice-Gönen Fayı'nın kuzeyinde ona paralel uzanan Sarıköy Fayı da yanal
atımlı. Geçen yüzyılda kırılmamış. (Demek ki kırılabilir.) Ama bu fayın
hemen kuzeybatısındaki Çan-Biga Fay Zonu ile hemen kuzeydoğusundaki
Edincik Fayı'nın sabıka kaydı var. 4 Ocak 1935'te hem Çan-Biga Fayı, hem
de Edincik Fayı kırılmış ve sırasıyla 6.3 ve 6.2 büyüklüğünde iki deprem
olmuş. Çan-Biga Fayı 1983'te 5.8 büyüklüğünde bir deprem üretmiş.
Aslında Marmara'nın güneyinin deprem bölgesi olduğu bu bölgedeki
kaplıcaların yaygınlığından da belli.
Yakın zamanlarda deprem üretmemiş bir önemli fay da daha batıdaki Etili
Fayı. Bu yanal atımlı fayın tarihte Troia kentini birkaç kez yıkan depremi
üretmiş olması kuvvetle muhtemel. Ama bölgeyi tehdit eden tek önemli fay
değil şüphesiz. Hemen güneydeki Edremit Fayı da her an kırılabilir ve
büyük bir deprem üretebilir.
EGE BÖLGESİ
|
|
Kumdalı Fayı, Eğirdir Gölü'nü Akkeçili köyünün hemen güneyindeki
boğazda kesiyor. |
Fotoğraf:Cüneyt Oguztüzün
|
|
Ege Bölgesi ise neredeyse baştan sona bir
çöküntü/açılma havzası. Teknik terimiyle `horst' ve `graben' olarak
adlandırılan bu havza, normal fayların çevrelediği yükseltilerden ve
çukurlardan oluşuyor. Ege Bölgesi'nde rastladığımız menderesleri oluşturan
da bu karakter zaten. Bölgenin tamamına yakın bir kısmında kıtasal açılma
hareketleri hâkim. Bu açılma rejiminin yarattığı deformasyon karmaşık bir
yapı ortaya çıkarmış. Bu karmaşık mekanizma içinde yer alan geniş fay
blokları gerek yatay, gerekse düşey eksenler etrafında rotasyon
hareketleri göstererek aktif faylar boyunca oluşan deformasyonun
biriktirdiği sismik enerjiyi bölgede gözlediğimiz depremlerle açığa
çıkarıyor.
Ege Bölgesi'ndeki graben sistemleri bölgenin genel deformasyon sisteminin
ve derin yapılarının anlaşılmasında anahtar rol oynar. Özellikle,
Büyük-Küçük Menderes, Gediz ve göller bölgesindeki grabenler tektonik yapı
ve deprem aktivitesi ile çok yakından ilişkilidir.
En büyük ikisi Gediz Grabeni ve Büyük Menderes Grabeni. Bu grabenlerin de
sabıka kaydı var. Gediz Grabeni'nin doğusunda, Alaşehir yakınlarında
1969'da 6.9 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş. Büyük Menderes
Grabeni'nin batı ucunda 1955'te 6.8 büyüklüğünde, doğusunda Çubukdağ'da
1986'da 5.5 büyüklüğünde bir deprem olmuş. Bu depremler, bu grabenlerin ne
kadar büyük depremler üretebileceğini göstermek bakımından önemli. Yoksa
irili ufaklı birçok deprem yaşamış ve yaşamakta bu bölge.
Sismik aktivitenin en yoğun olduğu bölge, Büyük Menderes Grabeni'nin doğu
ucunda Denizli civarı. Özellikle 1999 ve 2000 yıllarında Honaz-Denizli
Havzası'nda yoğunlaşan sismik aktivite dikkat çekici. Bu sismik aktivite
21 Nisan 2000'de 5.2 büyüklüğündeki depremle sadece sismologların değil
bütün Türkiye'nin dikkatini çekti. Honaz'da 1965'te de 5.3 büyüklüğünde
bir deprem olmuştu. Tarihsel depremlere baktığımızda da bu bölgenin deprem
üretmiş olduğu görülüyor. Pamukkale, Honaz ve Denizli'de İS 60 yılında IX
şiddetinde, 1899'da da Aydın, Denizli, Uşak bölgesinde yine IX şiddetinde
depremler olmuş.
GÖLLER BÖLGESİ
|
|
Yüksekova-Şemdinli bölgesi Arabistan Levhası'nın Avrasya
Levhası'na bindirdiği yerlerden biri. |
Fotoğraf:Fatih Pınar
|
|
Bu bölgedeki sismik hareket, Honaz'ın
hemen kuzeydoğusundaki Maymundağı Fayı'nı tetikleme ihtimali bakımından
önemli. Maymundağı Fayı üzerinde bu yüzyıl içinde önemli bir deprem
oluşmadı. Sessizliğini sürdüren bu fay deprem üretecek potansiyele sahip
ve bölgede önemli bir deprem beklenmeli. Daha doğuda, Dinar'da 1995'te
büyük yıkıma ve 95 kişinin ölümüne yol açan 6 büyüklüğünde bir deprem
olmuştu. Bu büyüklükteki bir deprem gelişmiş bir bölgede yıkım yapmaz. Ama
yapı kalitesinin gayet şüpheli olduğu bir bölgede ağır kayıplara yol
açabiliyor. (Dinar'da 1875'te de IX şiddetinde bir deprem meydana gelmiş
ve 1300 kişi hayatını kaybetmiş.) Yaklaşık 50 kilometre uzunluğundaki
Maymundağı Fayı'nın kırılması da bir felakete yol açabilir. (Göller
Bölgesi haritasına bakınız.)
Maymundağı Fayı'nın doğusu Göller Bölgesi. Bölgede 5-15 yıllık dönemlerde
en az 5 büyüklüğünde depremler meydana geliyor. Göller Bölgesi'nin temel
tektonik birliklerini oluşturan kuzeydoğu-güneybatı doğrultulu Burdur,
Acıgöl ve Baklan havzaları ve kuzeybatı-güneydoğu doğrultulu Afyon-Akşehir
Havzası normal faylarla (açılma mekanizması) çevrili. Göller zaten
depremlerin yarattığı çöküntü havzalarıdır. Burada büyük depremler
üretebilecek faylar var.
Bununla birlikte, mesela Burdur Gölü ile Burdur şehri arasından geçen
Burdur Fayı, 1914'te 6.9 büyüklüğünde, 1971'de de 5.9 büyüklüğünde bir
deprem yaratarak kırılmış. En son 2 Şubat 2001 tarihinde de bu fay
üzerinde 4.2 büyüklüğünde bir deprem oldu.
Eğirdir Gölü'nden geçen Kumdanlı Fayı, gölün neden bir boyun yaparak
yamulduğunu da gösteriyor. Fay sol yönlü doğrultu atımlı olduğu için gölün
güneyi ile kuzeyi aksi istikametteki kuvvetlerin etkisi altında.
Daha doğudaki Beyşehir Gölü Fayı da büyük bir deprem meydana getirebilir.
Ama bu bölgenin en tehlikelisi Sultandağı Fayı. Bu fay gerek
jeolojik/tektonik haritalarda gerekse uydu ve hava fotoğraflarında çok net
olarak görülmektedir. Eber ile Akşehir göllerini oluşturan bu fay iki
parça. Dikkat edilirse, daha küçük olan Eber'e tekabül eden fay parçası da
büyük olan Akşehir Gölü'ne tekabül eden fay parçasından daha küçük.
Sultandağ Fayı aletsel dönemde, yani 1964'ten beri, önemli büyüklükte bir
deprem üretmemişti. Çay ilçesinden geçen küçük parça 15 Aralık 2000'de
kırıldı ve 6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. 22 Mart 2001'de de 4.8
büyüklüğünde Afyon-Bolvadin depremi oldu. Yaklaşık 80 kilometre
uzunluğundaki büyük parça da her an kırılabilir ve daha büyük bir deprem
üretebilir tabii. (Göller Bölgesi haritasına bakınız.) Afyon'da 1876'da da
IX şiddetinde bir deprem olmuş ve birçok insan hayatını kaybetmiş.
İÇ ANADOLU BÖLGESİ
|
|
Büyük Menderes Grabeni gibi Gediz Grabeni de Ege Bölgesi'nde hakim
olan açılma rejiminin (horst ve graben) bir sonucu. |
Cüneyt Oğuztüzün
|
|
|
Mümbit ve emniyetli görünen Konya
Ovası'nı geçelim ve Tuz Gölü'nde duralım. Çünkü gölün doğu kenarı boyunca
kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan Tuz Gölü Fayı var ve bu fay
üzerinde de, hemen gölün güneyinde 11 Mart 2001'de 4 büyüklüğünde bir
deprem oldu. Aksaray ilini kesen bu fay daha büyük bir deprem de
üretebilir.
Tuz Gölü Fayı'nın güneydoğusundaki büyük Ecemiş Fayı bin yıla yakın bir
süredir kırılmamış. Nükleer santral inşa edilmesi düşünülen Akkuyu bu
fayın etki alanı içinde; eğer ölü bir fay değilse tabii.
AKDENİZ BÖLGESİ
|
|
1998 Ceyhan depremi enkaz kaldırma çalışmaları. Bu deprem
Karataş-Osmaniye Fayı'nın kırılması sonucu meydana geldi.
|
Hürriyet Bilgi Belge Arşivi
|
|
|
Ecemiş Fayı'nın kuzeyindeki doğrultu
atımlı Erciyes Fayı da büyük deprem üretme potansiyeli taşıyor. Kayseri
şehrinin çok yakınından geçmesi bu fayın önemini arttırıyor. Kuzeydoğudaki
Deliler Fayı da büyük depremlere yol açabilecek doğrultu atımlı bir fay.
Güneyde İskenderun Körfezi'ndeki Karataş-Osmaniye Fay Zonu da büyük deprem
üretmiş ve üretebilir. 1945'te 6 büyüklüğünde bir deprem olmuş.
Adana-Ceyhan'da 145 kişinin ölümüne yol açan 1998'deki 6.3 büyüklüğündeki
depremin sebebi de yine bu fay. Bölgedeki sulak verimli tarım arazisinde
yerleşildiği için çok büyük bir yapı hasarı meydana gelmişti. Bu fay 17
Ocak 2001'de de kırıldı ve 4.9 büyüklüğündeki Osmaniye depremini üretti.
(1114'te Ceyhan, Antakya ve Maraş'ta hissedilen IX şiddetinde bir deprem
olmuş. Kozan, Ceyhan'da 1268'de meydana gelen IX şiddetindeki depremde ise
60 bin kişi ölmüş. Tarihsel deprem kayıtları İskenderun Körfezi ve
Antakya'da da birçok büyük deprem olduğunu gösteriyor.)
DOĞUNUN KARMAŞASI
|
|
|
|
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yapı biraz
daha karmaşık. Doğu Anadolu ve hatta Kafkaslar'da kıtasal deformasyonun
ana nedeni Arap Levhası'nın kuzeye hareketi. Bölgenin yüksekliğinin ve dağ
sıraları oluşmasının sebebi hâlâ devam eden bu deformasyon.
Kabaca anlatırsak, Arap Levhası ile Avrasya Levhası çarpışıyor ve bunun
sonucu olarak Anadolu Levhası batıya, İran Bloğu da güneydoğuya kaçıyor.
Ayrıca bu kıtasal çarpışma nedeniyle bazı bindirmeler oluşmuş; güneyde
Doğu Anadolu-Arap Levhası sınırındaki Bitlis-Zagros Bindirmesi ile kuzeyde
Büyük ve Küçük Kafkaslar'da ve Hazar Denizi'nin güneyindeki bindirmeler
gibi. Kaçan bloklar da büyük doğrultu atımlı fayları oluşturmuş: Kuzey
Anadolu Fayı (KAF), Doğu Anadolu Fayı (DAF), İran'ın güneyinde
Bitlis-Zagros sütur zonu boyunca uzanan Güncel Ana Fay (GAF, MainRecent
Fault), Büyük Kafkaslar'ı ikiye bölen Borjomi-Kazbek Fayı (BKF,
Türkiye'deki parçası Kuzey Doğu Anadolu Fayı olarak adlandırılır). İşte
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki depremler bu fay ve bindirme zonları
üzerinde oluşuyor. Bu, her an büyük, can yakıcı depremler olabiliceği
anlamına geliyor. Tarihsel depremler bakımından da Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinde bir yoğunluk gözleniyor.
GÜNEYDOĞU ANADOLU
Bölgedeki büyük faylardan biri Elbistan Fayı; henüz kırılmamış bir fay.
Hemen doğusundaki Sürgü Fayı'nda ise 5 Mayıs 1986'da 5.8, bir ay sonra 6
Haziran 1986'da da 5.6 büyüklüğünde iki deprem meydana gelmiş. Sürgü
Fayı'nın hemen kuzeyinde ona dik gelen 100 kilometre kadar uzunluğa sahip
doğrultu atımlı Malatya Fayı var. Kuzeydoğuya doğru uzanan Ovacık Fayı da
büyük deprem üretme potansiyeline sahip.
Kuzey Anadolu Fayı'nın Doğu Anadolu Fayı ile birleştiği Karlıova'da durum
daha karışıktır ve bu karışıklık bölgedeki deprem etkinliğini arttırır. Bu
bölgede 1966'da 6.9 büyüklüğünde Varto depremi, 1971'de 6.8 büyüklüğünde
Bingöl depremi yaşanmıştı.
Güneyde, Güneydoğu Bindirmesi üzerindeki Lice'de 1975'te meydana gelen
depremin büyüklüğü ise 6.6. Yine bu bindirme üzerinde ama daha batıda
Çunguş'ta, 18 Şubat 2001'de 4.3 büyüklüğünde bir deprem oldu.
Tam Güneydoğu'daki Şemdinli-Yüksekova Fayı da büyük deprem üretebilecek
bir fay. Bu bölgede, doğrultu atımlı bu fayla bindirme zonu çakışmış
durumda. Yani beraber çalışan sistemler var.
DOĞU ANADOLU BÖLGESİ
Doğu Anadolu'da da karışık bir yapı var. Bildiğimiz faylar tabii ki var ve
bazısı büyük depremler üretmiş, ama çok yüksek, 2-3 kilometre derinliğinde
volkanik kayaçlarla kaplı bir bölge olduğu için fayları görmek her zaman
mümkün olmuyor. Nitekim petrol aramalarında da aynı sorunla karşılaşılmış,
adamakıllı sondaj yapılamamış. Yine de geçmişte büyük deprem üretmiş ve
şimdi de üretmeye amade önemli faylar var. Mesela Erzurum Fay Zonu
üzerinde, Pasinler civarında 1924'te 6.8 büyüklüğünde, 1983'te de
Horasan'ın kuzeyinde yine 6.8 büyüklüğünde iki deprem var.
Hemen güneydoğusundaki Kağızman Fayı'nda bir deprem kaydı yok, ama
kırılmayacağı anlamına gelmiyor bu. Tutak, Balık Gölü, Iğdır, Doğubayazıt
fayları için de aynı şey söz konusu.
Iğdır Fayı da büyük deprem potansiyeli taşıyan bir fay. Doğusunda,
Ermenistan'da Spitak Fayı 1988'de kırılmış, 7 büyüklüğünde bir deprem
üretmişti. 25 bin kişi can vermiş, bir o kadarı yaralanmış, 500 bin kişi
de evsiz kalmıştı. Deprem 20'den fazla şehir ve kasabayı, 342 köyü
etkilemişti. Türkiye'de Tuzluca-Kağızman-Kars yörelerinde de hasara yol
açmış, hatta 4 kişi hayatını kaybetmişti. Tiflis'te (Gürcistan) 1991'de
meydana gelen 7.3 büyüklüğündeki depremde ise 114 kişi ölmüş, 67 bin kişi
evsiz kalmıştı. Bu depremin etkisi de ta Rize'ye kadar hissedilmişti.
Van Gölü'nün kuzeydoğusundaki Çaldıran Fayı ise 1976'da 7.6 büyüklüğünde
bir deprem üreterek kırılmış. Gölün kuzeyindeki Malazgirt Fayı'nda ise
biri 1903'te, öbürü 1907'de 6.3 büyüklüğünde iki deprem meydana gelmiş;
yani yaklaşık 100 yıldır kırılmamış.
Son zamanlarda Van Gölü ve çevresinde dikkat çekici bir sismik aktivite
var. En son 10 Şubat 2001'de Erciş'te 4.2 büyüklüğünde bir deprem oldu.
Van Gölü'nün batısındaki Muş Bindirmesi'nin güneydoğuya doğru devam ediyor
olması kuvvetli bir ihtimal. Burada meydana gelecek büyük bir deprem
bölgedeki birçok yerleşim birimini etkileyebilir. (Van Gölü ve çevresi
haritasına bakınız.)
Doğu ve Güneydoğu için genel olarak şu söylenebilir: Bölgede 6-6.5
büyüklüğünde depremler görülmüş. Bu depremlerin 30-35 yıllık aralarla
kendilerini tekrar etme ihtimali yüksek ve birçok fay için bu zaman dolmuş
durumda. Tarihsel depremlere baktığımızda da bölgede ciddi bir potansiyel
olduğu anlaşılıyor. Bölgede IX veya X şiddetinde 13 deprem kaydı var.
KUZEY ANADOLU FAYI
Gelelim meşhur Kuzey Anadolu Fayı'na.
Yani 1999 Ağustos Gölcük ve 12 Kasım Düzce depremlerini üreten fay.
Bilindiği gibi bu fay Erzincan'ın doğusunda Karlıova'dan başlıyor ve
Marmara Denizi'ni de geçip Ege Denizi'ne kadar uzanıyor. Ve Anadolu
Levhası bu fay boyunca yılda 2.5 santimetre batıya kayıyor. Yine artık
daha iyi bildiğimiz gibi, bu fay zonu üzerinde her 30-35 yılda bir çok
büyük depremler meydana geliyor. Karlıova'da birleştiği Doğu Anadolu
Fayı'ndan farkı da bu. Kuzey Anadolu Fayı üzerinde, Doğu Anadolu
Fayı'ndaki kadar yoğun sismisite gözlenmiyor. Çünkü Kuzey Anadolu Fayı'nı
oluşturan büyük ölçekli fay zonlarının hareket ettirilebilmesi için büyük
enerji birikimi ve bunu izleyen enerji boşalımı gerekiyor.
Evet, Kuzey Anadolu Fay Zonu üzerinde beş tane 7 ve 7'den büyük, 4 tane de
6.8 ve 6.9 büyüklüğünde deprem meydana gelmiş son 60 yıl içinde.
Dolayısıyla bu fay üzerinde zamanını doldurmuş fay parçaları olduğunu
söyleyebiliriz. Bu fay zonundan ayrılan bir kola, Ezinepazarı Fayı'na da
işaret etmek gerekir. Pekâlâ büyük bir deprem üretmeye müsait, korkulması
gereken bir fay. Bu fayın hemen güneyinde Yozgat Çekerek'te 7 Nisan
2001'de 4.1 büyüklüğünde bir deprem oldu.
Bir ilginç durum da Çankırı civarında var. Orta, Çankırı'da 6 Haziran
2000'de 6 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Aynı yerde 22 Mart
2001'de de 4.3 büyüklüğünde bir deprem oldu. Bu bölgede Kuzey Anadolu
Fayı'na dik bir başka fay olma ihtimali yüksek (Orta-Çankırı haritasına
bakınız).
Şu kuralı hatırdan çıkarmamakta fayda var: Beklenen depremin büyüklüğü, en
az bugüne kadar oluşmuş en büyük deprem kadar olacaktır. Sessizlik
unutkanlığa, boşvermeye yol açmamalıdır. Mevcut enerji tarafından
kırılamadığı için daha büyük bir enerji biriktiriyor anlamına gelebilir bu
sessizlik; yani daha büyük bir deprem.
Mutlu sonla bitirelim bari. Türkiye bir deprem kuşağında ve neredeyse her
gün beşik gibi sallanıyor. Ama aklı başında insanlar için Ñevet ikisi de
sallar ama beşik ile deprem kuşağı arasında ciddi bir fark vardır. Beşik
sallanınca bebeleri uyutur, deprem kuşağı sallanınca insanları uyandırır;
uyandırması gerekir. Demek ki, öncelikle uyanmamız gerekiyor mutlu son
için.
Yapılması gereken şeyler de belli: Hayatımızı, şehirlerimizi, evlerimizi
öncelikle depremin yasalarına göre kuracağız. Bunu yapmak için de
öncelikle bir deprem istasyonları ağı (Ulusal Standart Deprem Ağı)
kurmalıyız, araştırma merkezleri kurmalıyız, zemin etüdlerinden depremleri
önceden kestirme çalışmalarına, yerleşim bölgesi ve konut tipi seçimine
kadar her türlü araştırmayı sıfırdan başlatmalıyız.
Fayların nerelerde olduğunu bilmek yetmez, bu fayların hareket tarzlarını,
alışkanlıklarını, mekanizmalarını, zamanlamalarını, öbür faylarla
etkileşimlerini bilmemiz gerekir. Kısaca faylarımızı tanımamız gerekir.
Mutlu son ancak bu çalışmalar, çabalar ve bilinçlenmeden sonra gelebilir.
Depremleri önleyemeyeceğimize göre, depremle ölmekten vazgeçip depremle
yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Başka bir yol görünmüyor. |