Deprem anında yer altındaki kayaçların fiziksel değişimleri, yer üstünde farklı
özelliklerde gözlemlenir ve algılanır. Bunlar arasından kayaçlarda oluşan
gerilmelerden meydana gelen elektrostatik alan, Self potansiyel, Manyetik alan
değişimi, yer direnci( Rezistivite ) ,yer yamulmaları , yer altı radon ve metan
gazı çıkışı,iyonosfer üzerinde meydana gelen değişimler, atmosferik
değişimler,kuyulardaki değişimler ve hayvanlardaki davranış değişimleri vs.
depremi önceden belirlemede yol gösterici olarak literatürde yer almıştır. Bu
tip inceleme ve araştırmalar literatür açısından veri tabanı oluşturmaktadır. Bu
çalışma beklenen Marmara depremi öncesinde oluşabilecek anomalileri yakından
takip kayıt altına alınmasına olanak verecektir.
Depremler genel olarak levhaların sınırlarında meydana gelen değişimlerin sonucu
ortaya çıkan enerjidir. Uzun yıllardır bir çok bilim adamı “Deprem önceden
tahmin edilebilir mi?” sorusuna cevap aramışlardır. Kimi bilim adamları depremin
önceden tahmin edilemeyeceğini savunsalar da deprem öncesinde doğada ve
canlılarda meydana gelen olağan dışı değişimler incelenerek olası bir depremin
oluş zamanı ve yeri ile ilgili bilgi edinilebileceğine inanmaktayız. Yatsugutage
Rasathanesi’nde Y. Kushida ve R. Kushida 1995 yılından beri yer manyetik
alanındaki değişimler için iyonosfer tabakasını inceleyerek olası bir depremin
tahmini için çalışmalarına devam etmektedirler. Bununla beraber NASA’da bilim
adamları konuyla ilgili yer potansiyel alanındaki değişimleri, atmosferik
elektrik ölçümleri, litosfer iyonosfer etkileşimlerini incelemektedirler. Nagao
ve diğerlerinin (2002) Kobe depremi için deprem ve elektromanyetik alan
ilişkisini inceledikleri makalede deprem öncesinde elektromanyetik ölçümlerin
deprem öncesi bir anomali verdiği görülmüştür. Türkiye’de de Tübitak MAM Kuzey
Anadolu Fay Hattında Marmara Bölgesi’nde Radon gazı ölçüm istasyonları kurarak
bölgede deprem oluşumundan önce çıkışının arttığı gözlenen radon gazını
izlemektedirler. Bu çalışmada öncelikli olarak 1999 yılında İstanbul Teknik
Üniversitesi elektronik bölümü öğretim görevlilerinden Yrd Doç Dr Berk Üstündağ
ın geliştirdiği statik yük ölçüm probu önemli bir görev yapmaktadır. Son
yıllardaki teknolojik gelişim sayesinde kayaçlardaki çok küçük değişimleri
ölçmek mümkün hale gelmiştir. Bu ölçüme ilave olarak aynı istasyondan 3 bileşen
sismik ölçüm, 3 Bileşen manyetik alan ölçümü , 2 bileşen doğal gerilim ölçümü ,
açık atmosfer basıncı ölçümü, hava nemi ölçümü, toprak nem ölçümü, hava
sıcaklığı ölçümü, 2 bileşen yer eğimi ölçümü ve şartlar sağlanırsa kuyu suyu
ölçümleri anlık olarak takip edilebilecektir .Projenin en önemli farkı aynı
istasyondan birden fazla ölçümün yapılması ve internet üzerinden dünyanın her
yerinden anlık olarak izlenebilmesidir.
Anahtar Kelimeler: Çoklu Yöntem Sistemi, Deprem Tahmini,
Sakarya Baseni,Dohad,Tiltmetre,Sismometre,Açık
Dünyada oluşan büyük depremlerden sonra deprem bölgesinde yapılan
araştırmalarda, deprem oluşmadan önce doğada çoğunluğu canlılar oluşturmak üzere
pek çok normal dışı olay gözlemlendiği bilinmektedir. Bu gözlemler çeşitli
deneylerle araştırılmıştır. Deney sonuçları; bu anomalilere depremden önce
değişmeye başlayan ve deprem esnasında maksimum noktaya ulaşan elektromanyetik
alan değişiminin neden olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada bu anomalileri
gözlemsel anomaliler ve deneysel anomaliler olmak üzere iki bölümde inceledik.
Gözlemsel Anomaliler Bu tür anomaliler canlılarda, gök yüzünde, deniz ve yer
altı sularında, elektronik cihazlarda gözlenmiştir. Kısaca bahsetmek gerekirse
deprem bölgesinde yaşayanlar üzerinde yapılan çalışmalardan; insanlarda; kalp
rahatsızlığı,beyinde ve parmaklardan dirseklere doğru akan elektrik akımı hissi,
bitkinlik, vb., Köpeklerde; dayanılmaz biçimde uluma, havlayarak sahibini bina
dışına çekiştirme, yeri dinleme, vb., gökyüzünde; flüoresan benzeri kırmızı,
mavi, yeşil gibi çeşitli renklerde flaş ışımalar, gökyüzünden yeryüzüne yönelmiş
bir projektör aydınlatmasına benzer yavaşça hareket eden boru biçimindeki
ışımalar, yaklaşık 60 cm çaplı ateş topları, vb., Denizde; tabanda ısınma vb.,
Yer altı sularında; su seviyesinde mevsim normallerine göre anormal seviye
değişimi, suyun sertlik derecesinde değişim, bulanma, vb.,
Elektronik cihazlarda; telsiz telefon ve radyolarda parazitleşme vb., Metan gazı
çıkışı; derin su kuyularında metan çıkışı, depremden önce alev topları
oluşturacak kadar metan gazı çıkışında artış, vb., gibi anomaliler gözlendiği
kaydedilmiştir. Elbette ki bu göstergelere neden olabilecek pek çok parametre
olduğundan, tek başlarına bu anomalilere bakarak deprem olacağını iddia edemeyiz
fakat geniş alanda kurulmuş olan istasyonların yaptığı ölçümlerde belli
korelasyonlar bulunursa yakın dönem tahminleri yapabiliriz.
Gözlemsel anomaliler birden fazla olayda gözlemlendiği için bir kısmı için
çeşitli deneyler yapılarak bunlara bilimsel açıklamalar yapılmak istenmiştir. Bu
deneyler özellikle Japonya’da pek çok depremde görülen, Kuvars masa saatlerinin
deprem öncesinde daha hızlı veya ters yönde dönmesi ve esnasında durması
olayını, normalde yalnızca akşamları kapanan Küstüm Çiçeğinin deprem olmadan
önce gün ortasında kapanması olayını, genellikle yüzeye yakın yüzen ve sakin
mizaçlı yılan balıklarının deprem olmadan önce panik halinde kaçışmaları ve çok
kısa bir süre önce de ortadan kaybolmaları olayına ve mıknatısta asılı duran
metal parçaların depremden hemen önce düşmeleri olayına bilimsel bir açıklama
getirebilmek amacıyla yapılmıştır. Osaka Üniversitesinde yapılan bu deneylerde
özellikle Van De Graff Elektrik Jeneratörü kullanılmıştır. Bu anomalilerin fay
civarında meydana gelen elektrik-elektromanyetik alan değişimlerinin neden
olduğu düşüncesiyle yapay bir elektrik alanı oluşturularak anomalilerin oluşup
oluşmadığı gözlenmiştir.
İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından geliştirilen “Kayaç gerginlik izleme yöntemi ve deprem tahmin sistemi” projesi yerkabuğunda gerilme artışlarının belirli bir seviyeyi geçmesi halinde, meydana gelebilecek yer hareketlerini önceden kestirmek için kullanılan erken uyarı sistemi olarak, sadece yerkabuğundaki gerilmelerden doğan piezoelektrik (strese bağlı değişim) statik alan şiddeti ölçmektedir.
Yatay ve düşey kabuk deformasyonlarının çok lokal alanlardaki değişimlerinin tespiti için tiltmetre, strainmetre ( ekstansometre ) veya creepmetre adı verilen bazı cihazlarla ölçümler yapılmaktadır. Tilt ölçerler,gerek ucuz fiyat ve relatif yerleştirme kolaylıklarından ve gerekse birçok, bilinen önceden haber verici tiltlenme olaylarından ötürü, bu amaca en uygun alet olarak tanınmaktadır ( Johnston ve Mortenson , 1974 ). Aktif faylar civarında yeryüzünün nasıl deformasyona uğradığı hakkında bilgiler elde etmenin en basit yolu yeryüzünün tiltlenmesini ölçmektir. Tilt ölçümleri, düşey hareketler ve kabuğun lokal yükselimleri hakkında bilgi verir. Fakat arz kabuğunda, med-cezir, barometrik basınç değişimleri, deniz ve göl seviyelerinin mevsimlik değişimleri, kayaçların mevsimler nedeniyle değişen ısıları, heyalanlar v.b.gibi diğer doğal nedenlerle de strain ve tiltlenmeler değişebilmektedir. Bunların, depremlere neden olan verilerden kesin olarak ayrılması oldukça güç olmaktadır. Sonuç olarak tilt ölçerlerin yerleştirilmesinde ve sonuçların değerlendirilmesinde çok dikkatli davranılması gerekmektedir. 28 Kasım 1974’de Kaliforniya’da Hollister yakınında 5.2 magnitüdlü bir deprem oluştu. Depremden önceki tilt kayıtları düz sistematik bir gidiş gösteriyordu. Daha sonra muhtemelen depremden ileri gelen bazı farklılaşmalar görülmeye başlandı. 1974 Temmuz ile Ekim ortası arasındaki zamanda 2 mikroradyandan daha az bir tiltlenme oluştu. Ekim 22’de alet aniden ortalama 0.5 mikroradyan /hafta’lık bir tiltlenme göstermeye başladı. Bu süre esnasında bunları oluşturan herhangi bir yağmur düşüşü, sıcaklık değişimleri veya diğer tektonik olmayan etkilerin varlığı bilinmemektedir. Başka bir örnek olarakta 8 Ocak 1977 tarihinde Briones Reservoir yakınında oluşan 4.3 magnitüdlü depremi verebiliriz. Bu depremden öncetiltlenmede dikkate değer bir değişim gözlendi. İstasyonun episantıra uzaklığı 5.5 km dir. ( Şekil 14 ). Şekildende gördüğünüz gibi tiltlenme normal değerine göre 2 mikroradyanlık bir değişme gösterdi. Böyle bir durum son 3 yıldır hiç görülmemişti. Bu sapma bir deprem habercisi olarak yorumlanabilir.
Metan gazı oluşumuna elverişli bölgelerde sismik aktiviteden önce ve esnasında metan gazında büyük bir değişim meydana geldiği özellikle 17 Ağustos 1999 Kocaeli Depreminden önce Adapazarı’nda metan gazı çıkışı belirgin bir şekilde gözlenmiştir.
Deprem öncesinde tektonik fay sistemi civarında oluşan elektro manyetik alan
atmosferin İyonosfer tabakası üzerinde etkili olmaktadır. Yatsugutage
Rasathanesinde yapılan ölçümlerde 17 Ocak 1995 HyogoNanbu depreminden birkaç gün
öncesinden itibaren sıra dışı anomaliler kaydetmişlerdir.
1.Statik ölçüm (İtü prob ) Statik elektrik yük ölçümü
2. 3 Bileşen Sismik Hareketler
3.2 Bileşen doğal gerilim ölçümü
4.3 Bileşen manyetik alan ölçümü
5.Micro gravite ölçümü
6.2 Bileşen eğim ölçümü
7.Rüzgar hız ölçümü
8.Hava sıcaklığı ölçümü
9.Açık atmosfer basınç ölçümü
10.Açık atmosfer nem ölçümü
11.Toprak nem ölçümü
12.Kuyu suyu ısı ölçümü
13.Kuyu suyu iletkenlik ölçümü
14.Kuyu suyu bulanıklık ölçümü
15.Toprak sıcaklığı ölçümü
Kayaç gerginliği izleme yöntemiyle deprem tahmin projesi ana sayfasından görünüm
Marmara bölgesinde kurulan ve planlanan istasyonlar
Statik yük ölçüm probundan (Duyarga) alınan anomali kayıtlarına örnekler
29.10.2007 Denizli Çameli Md 5.1 depreminden 2 gün önce Çanakkale istasyonundan
alınan anomali kaydı
29.10.2007 Denizli Çameli Md 5.1 Sismogramı
09.11.2007 Ege denizi Md 5.3 depreminden 5 gün önce çanakkale istasyonundan
alınan anomali kaydı
09.11.2007 Ege denizi Md 5.3
Nilüfer İlçe Kriz Merkezinden Alınan Doğal Gerilim Anomalisi Ve Gerçekleşen
Deprem
Anomali Kaydı 28.03.2009 tarihinde alınmıştır kayıttan 8 Gün sonra md 3.4 çalı
depremi gerçekleşmiştir
Bursa Görükle S P Anomali Kaydı
Anomaliden 2 Gün Sonra Gerçekleşen Deprem MD 2.4
Deprem Merkezi Anomali Kaydına 3 km Uzakta
Kurulan İstasyonlardan Görünümler
Yeniçiftlik Belediyesi Deprem Öncü İşaretleri İzleme İstasyonu
Sismik cihazların konulacağı 3 metre derinliğe sahip çukur
Nilüfer Belediyesi Deprem Öncü İşaretleri İzleme İstasyonu
Sismik çukur ve pilyeden görünüm
Nilüfer Belediyesi istasyonundan iç görünüm
Statik Elektrik Alan Yük Ölçüm Probu
Çınarcık Deprem Öncü İşaretleri İzleme İstasyonu
Çınarcık İstasyonundan İç Görünüm
Bakırköy Yeşilyurt İstasyonu
Bursa Nilüfer Görükle İstasyonu
Bursa Nilüfer Kuruçeşme İstasyonu
Ana depremlerden önce, mikrodepremlerin odak mekanizmasındaki değişikliği
yansıtan kompresyonel eksenin yeniden yönlendiği bilinmektedir.Ana şoktan önce
değişen odak mekanizması, ana şokunkine benzer birdurum gösterir. Bu değişim
zamanı, ana şoktan birkaç ay önce başlayabilir. Bu bölgelerde depremler
depremlerin odak mekanizmasını ayıran alanlar
arasındaki sınırlar yakınında oluşma eğilimleri göstermektedirler. Bu
türolaylar, önemli deprem habercilerini teşkil ederler. Ana kompresyonel eksenin
yönündeki değişiklik başlıca iki sebebten ileri gelir. Birincisini, büyük / çok
büyük depremlerden, fay düzlemleri boyunca büyük miktarlarda ani olarak stres
enerjisinin çıkması, ikincisini ise, sınırlı bir zonda (üzerinde hemen yakın bir
gelecekte depremin olması muhtemel bir fay zonu boyunca) veya stress
yoğunlaşmasına neden olan kabuksal bloklar arasındaki sınırlar boyunca krip veya
krip benzeri deformasyonla nispeten küçük miktarlarda dereceli olarak stres
enerjisinin ortaya çıkması oluşturur. Bunlardan ikincisi, hemen hemen kritik
enerji seviyesinde oluşur ve haberci stresler bu tür olaylarla ilişkili
olmalıdır. Gupta ( 1975 ), stres ekseni yönlenmesinin, bindirme faylı
bölgelerde, öncül şokların sistematik olarak düşey yönde göçmesiyle oluştuğunu
ileri sürmektedir. Episantr bölgesinde bir yükselme olduğu zaman, maksimum
kompresif stres de derinlik ile değişim gösterir. Sovyetler Birliğinde Garm
bölgesinde 1963 -1969 yılları arasında oluşan 3 büyük deprem ( M = 5.5 - 6.0 )
oluşmadan önce mikrodepremlerin odak mekanizmasının değiştiği saptandı. (
Nersesov v.d. , 1973 ). Ana şoktan önce değişen odak mekanizması ana şokun odak
mekanizmasına çok benzedi. Bu değişim ana şoktan 3 - 6 ay önce oldu. Sımbıreva (
1971 ) Naryn Nehri havzası bölgesinde 4.2 – 5.5 magnitüdlü ana depremden önce
mikrodepremlerin odak mekanizmasının değiştiğini tespit etti. Odak
mekanizmasındaki değişmeler ana şoktan önceki 1.5 - 2 aylık zaman aralığında
oldu. Bu bölgedeki depremler depremlerin odak mekanizmasını ayıran alanlar
arasındaki sınırlar yakınında oluşma eğilimine sahiptir.
Öteden beri büyük yanal basınçlar altında kayaçların mağnetik özelliklerinin
değiştiği laboratuvarlarda yapılan model çalışmalarından bilinmektedir. Ancak
kayaçların mağnetik özelliklerindeki lokal değişimlerin istenilen duyarlıkla
ölçülmesi ve sonuçlarının depremlerin önceden tahmin edilmesinde kullanılması
1965 yılından sonra proton mağnetometrelerin gelişmesiyle yaygınlaşmaya
başlamıştır. Mağnetik alan çalışmalarının iki ana amacı vardır. Bunlardan
birincisi, sığ depremlere refakat eden mağnetik davranışın saptanması ( sismo
mağnetik etkiler ). İkincisi, depremlere öncülük eden genel tektonik aktiviteden
dolayı mağnetik değişiklikleri saptamak için aktif faylar civarında mağnetik
alanların uzun süreli gözlenmesi oluşturur. Bu etkiler genel olarak
tektonomanyetik etkiler olarak tanımlanabilir. Ancak henüz arz mağnetik
alanındaki lokal değişimlerin, depremlerin önceden bilinmesinde ne şekilde
kullanılacağı açıklıkla ortaya konamamıştır. Zira arz mağnetik alandaki
değişmelerin nedeni yalnızca arzın içinde değildir; mağnetik alan değişmelerine
aynı zamanda güneşteki patlamalar, iyonesferdeki veya atmosferdeki mağnetik
fırtınalar v.b. gibi diğer etkenlerde neden olmaktadır. Bazı bölgelerde
depremlerden önce arz mağnetik alanının düşey bileşeninde 5-15 gamma’lık
değişmeler olduğuna dair kayıtlar vardır
Gravimetrik çalışmalar, yüzeyin altındaki jeolojik yapılar hakkındaki bilgileri
arttırmak için yıllardır yapılmaktadır. Gravite metodları gömülü fayları
haritalamak, sediment-dolgulu havzaların derinliklerini saptamak, kabuk
kalınlığı değişimlerini çalışmak ve gaz, petrol madenleri bulmak gibi çok
çeşitli çalışmalarda kullanılmaktadır. Günümüzde gravite volkanik aktiviteyi ve
deprem ile ilgili olarak kabukta meydana gelen deformasyonları tespit etmek için
kullanılmaktadır.Yeryüzündeki gravite, yükselti ve yeraltındaki kayaçların
yoğunluğunun aynı olmaması nedeniyle birbirinden farklı
olabilmektedir.Gravitedeki farklılıkları ölçmek çok kolaydır. Bu amaçla yüksek
derecede doğrulukta taşınabilir gravimetrik aletler
geliştirilmiştir.Gravimetreler, bir yay sisteminde biriken elastik streslere
karşı sabit bir kütle üzerindeki kuvvetleri dengelemek için dizayn edilmiştir.
En hassas gravitmetreler, birkaç mikrogala kadar küçük gravite farklılıklarını
ölçebilecek duyarlılıktadır. Yeriçi gelgitleri, okyanus gelgitleri ve atmosferik
basınçtaki değişimlerin etkilerinin yok edildiği farzedilerek sabit bir noktada
ölçülen gravite, gözlem noktalarının düşey olarak yukarı yada aşağı ötelenmesi
ve yüzeyaltı yoğunluğun zamanla değişimi gibi faktörlerden dolayı zamanla
değişiklik gösterir. Genelde her iki faktör aynı değerde gravite değişimlerine
neden olur. Düşey ötelenme, her bir cm yükselti artması ile yaklaşık 3 mikrogal
gravitenin değişmesine neden olur. Barnes, 1964 Alaska depreminden sonra
graviteyi yeniden ölçmüş ve -1.97 μ gal / cm ‘ lik bir değişiklik gözlemiştir.
Tanaka ( 1978 ) ve Hagiwara (1979 ) Çindeki depremlerden dolayı gravite
değişimleri ile ilgili yapılan çalışmaları özetlemişlerdir ve gravitede birkaç
yüz mikrogallık değişikliklerin olduğunu açıklamışlardır. Fakat bu değişimlerin
nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir.
Deniz seviyesindeki değişiklikler, büyük depremlerle ilgili yerel yükselme ve
çökmelerin bir ölçüsü olarak kullanılmaktadır. Japonya’nın tarihinde şiddetli
bir depremden önce veya sonra ani deniz çekilmelerinin olduğundan bahseden bir
çok rapor vardır. Magnitüdü 6.6 olarak hesaplananyaklaşık olarak saat 4’de olan
1802 Sado depreminden önce OrtaJaponya’da Japon denizi kıyısında Sado adasının
Ogi limanında saat 10’dadeniz seviyesinin anormal derecede değiştiği
gözlenmiştir. Halk Tsunaminin adayı vurabileceğinden korkarken aynı gün öğleden
sonra saat 2’de deprem olmuş ve birçok ev yıkılmıştır.Deniz seviyesindeki
değişmeler yaklaşmakta olan depremleri araştırmada kullanılmaktadır. Japonya’da
gelgit kayıtları ile, deniz seviyesindeki anormal değişmeler sistematik olarak
gözlenmektedir.Deniz seviyesi depremden başka atmosferik basınç, rüzgar, su
sıcaklığı, okyanus akımı v.b. gibi nedenlerden dolayıda değişebilmektedir. Bu
nedenle deniz seviyesindeki değişimleri ölçen aletlerin bu gibi etkilerden
arındırılıp sadece depremden olan değişimleri ölçmesi gerekmektedir Sato ( 1977
) ve Wyss ( 1975 , 1976a,b , 1977 ) eski dataları inceleyerek büyük magnitüdlü
depremlerin bazılarından önce deniz seviyesinde değişmeler olduğunu bulmuşlardır
Radyoaktiflik, bir atom çekirdeğinin tanecikler veya elektromanyetik ışımalar
yayarak kendiliğinden parçalanması olayıdır. Radyoaktif elementlerin bozunması
ile alfa ( α ), beta ( β ) ve gama ( γ ) ışınları ortaya çıkar. Genel olarak
mağmatik kütleler sedimanter kütlelerden daha fazla radyoaktif element
içerirler. Radyoaktif elementlerin başlıcaları K40 , Rb87 ,Th235 , U235 ve U238
dir. Radon doğada bulunan tek radyoaktif asal gazdır. Genellikle radon yarı ömrü
(T1/2 ) 3.825 gün olan 222Rn ile anılır.
Radonun ortalama yarı ömürleri daha kısa olan 220Rn , T1/2 = 54.5 saniye ve
219Rn , T1/2 = 3.92 saniye olan iki izotopu daha vardır. 222Rn , Uranyum ( 238U
) bozulma serisine ait, doğrudan 226Ra nun radyoaktif bozunması sonucu oluşan ve
alfa partikülleri yayan hareketsiz bir gaz elementidir. Şekil 19 : 222Rn ‘nin
radyoaktif bozunma şeması ve yarı ömürleri Şekil 19’ da radyoaktif parçalanma
serisinde gördüğünüz gibi Radon oldukça uzun yarı ömürlü 210Pb yi oluşturmadan
önce 218Po , 214Pb , 214Bi ve 214Po elementlerini oluşturur. Sonuç olarak 3α
ışını , 2β ışını ve çok sayıda γ ışınları radonun radyoaktif parçalanmasıyla
yayılır.Radon ölçümleri bu ( α , β , γ ) ışınlarının birisinin ölçülmesiyle
yapılır. Yer kabuğunda bulunan az miktardaki ( ortalama 3 ppm ) uranyumdan
meydana gelen radon gazı, kayalar ve topraklar arasından atmosfere yayılmakta ve
böylece atmosfer içinde yaklaşık 0.1 pCi / litrelik bir ortalama radon
konsantrasyonu bulunmaktadır. Yer kabuğundaki kayaçlarda bulunan Radon ya
doğrudan gaz olarak yada yeraltı suyundan çözünerek yeryüzüne ulaşır ve ordan
atmosfere yayılır.
Radon konsantrasyonu radyoaktif birim Ci ( Curies ) ile gösterilir. Bir Ci her
saniyede 3.7×1010 parçalanma sayısına sahip olan bir element olarak tanımlanır.
”eman” isimli bir birim bazen yeraltısuyu ve toprak gazı için kullanılır. Bir
eman 10-10 CiRn / l ‘ ye eşdeğerdir. Yerkabuğundaki şekil değişmeleri ve
episantır alanı içinde veya yakınındaki kayalarda gerilmeler nedeniyle meydana
gelecek genleşmeler sonucu kayalardan yeraltı su sistemine radon geçişi
artmaktadır. Bunun sonucu olarak da sismik faaliyetin başlamasından önce
çevredeki kuyu ve kaynak sularındaki radon konsantrasyonunda da bir artış
görülmektedir.Radyoaktivite yeraltında iki şekilde gözlenir. Bunlar geçici ve
kalıcı radyoaktivitedir. Sıcak sularda gözlenen radyoaktivite genellikle geçici
radyoaktivitedir. Geçici radyoaktivite suların radyoaktif kütlelerden geçerken
kazandığı radyoaktivitedir. Sürekli radyoaktivitede ise radyoaktif elementlerin
emanasyonu sonucu oluşan radyoaktivitedir. Suyun radyoaktifliği, suda çözünmüş
halde bir veya birkaç radyoaktif elementin bulunmasından ileri gelmektedir.
Radon gazının nispeten uzak mesafelere göçü ancak sulu ortamlarda mümkün
olmaktadır. Yerkabuğu içindeki radyoaktif elemanların difuzyona uğraması sonucu
kayaçlarda ve bunlar içindeki sularda radyoaktivite oluşmaktadır. Suların
içindeki radon derin kökenli değildir. Çünkü bu gazın suda erimesi sıcaklık
yükselince birdenbire azalmaktadır. Geldiği yerlerin 100 0C den az sıcaklıkta
olması gerekir. Bu yüzden soğuk ve ılık sular daha
çok radyoaktiftir.
Akustik emisyon, mikro-kırıklar ve sismik dalgaların spektrum değişiklikleri
deprem tahminlerinde kullanılmaktadır. Ancak bu ilişkiyi gösteren çok fazla
rapor yoktur. Sovyetler Birliğinde ana depremden önce sismik dalgaların
spektrumlarının değiştiği rapor edilmiştir. 1966 Nisan ayında, Garm bölgesi
yakınında oluşan 4.8 magnitüdlü bir depremden önce yüksek frekanslı sismik
dalgalar gözlendi. Aksine, Güney Kuril adalarında da, 6 magnitüdlü bir depremin
oluşumundan, önce küçük depremlerin ( M= 3.0- 3.5 ), yüksek frekanslı P ve S
dalgalarında bir azalış gözlenmiştir. Günümüzde, Ishıda ve Kanamari ( 1980 )
Amerika’da 1952 Kern County depremi ( M = 7.7 ) nin öncül şokların S
dalgalarının frekansında önemli bir artış buldu. ( Şekil 6 ). Yani 1934 - 1949
yılları arasında S dalgalarının hakim frekansı 1 - 2 Hz iken öncü şoklar için
1951 - 1952 yılları arasında S dalgalarının hakim frekansı 2 - 4 Hz arasında
yükselmiştir. Mikro-kırıklar tarafından meydana getirilen yüksek frekanslı
sismik dalgaları gözleme metodu olan akustik emisyonun depremlerin önceden
tahmin edilmesi konusuna katkıda bulunabileceği umulmaktadır. Fakat bu konuda
henüz sismoloji alanında yeterince çalışma yoktur. Japonya’da ana depremlerden
önce zemin gürlemelerinin yada sarsıntılarının olduğuna dair birçok tarihsel
kayıtlar bulunmaktadır.
1. Nilüfer Belediyesi Bursa
2. Bakırköy Belediyesi İstanbul
3. Çınarcık Belediyesi Yalova
4. Marmaraereğlisi Belediyesi Tekirdağ
5. Yeniçiftlik Belediyesi Tekirdağ
6. Gemlik Belediyesi Bursa
7. Hava Harp Okulu İstanbul
8. Sakarya Üniversitesi
9. Türk Prysmain Kablo
10. Tekirdağ Belediyesi
11. Sultanköy Belediyesi
• Prof.Dr.Uğur KAYNAK: Kocaeli Ün. Jeofizik Böl. Emekli Öğr. Üyesi, Dohad Onur
Üyesi, Danışma
Kurulu Üyesi
• Yrd Doç Dr Oğuz Gündoğdu İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi.İstanbul
Teknik Üniversitesi Kayaç Gerginliği ile Deprem Tahmin Projesi Yönetim Kurulu
Üyesi
• Prof:Dr. Atilla ULUĞ: D.E.Ü. Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Deniz
Bilimleri Anabilim Dalı
Başkanı , D.E.Ü. Ege Bölgesi Araştırma ve uygulama Merkezi (EBAMER) Müdürü,
D.E.Ü.-F.B.E.
Deprem Yönetimi Bölüm Başkanı, İzmir Yerel gündem 21 Bütünleşik Kriz Yönetimi
Çalışma Grubu
Kolaylaştırıcısı
• Prof.Dr.İbrahim ÇEMEN: Oklahoma Ün. Jeoloji Bölüm Başkanı
• Yrd.Doç.Dr. Berk ÜSTÜNDAĞ: İ.T.Ü. Bilg.Müh.Öğr.Üyesi, İTÜ Deprem Tahmin
Projesi Yürütücüsü
• Chen I-WAN : Çin Jeofizik Kurumu Doğal Afetler Kestirim komitesi Danışmanı
1. BOL, E., “Adapazarı zeminlerinin geoteknik özellikleri”, Doktora Tezi, SAU,
F.B.E., 2003
2. CANYARAN, L., ÜSTÜNDAĞ, B., “Erken uyarı sistemi için yeni bir elektriksel
yük ölçü cihazı”, T.C. Türk Patent
Enstitüsü, Patent başvurusu, TR1999 02911 A2, Kasım, 1999
3. NAGAOA, T., ENOMOTOB, Y., FUJINAWAC, Y., HATAD, M., HAYAKAWAE, M., HUANGA,
Q., IZUTSUF,
J., KUSHIDAG, Y., MAEDAH, K., OIKEF, K., UYEDAA, S., YOSHINOI, T.,
Electromagnetic anomalies associated
with 1995 Kobe earthquake”, Journal of Geodynamics 33 (2002) 401–411
4.Bülent ÖZMEN, 1995, Depremlerin Önceden Bilinmesinde Kullanılan Yöntemler,
Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji
Mühendisliği
İtü Deprem Tahmin Projesi www.yerdurumu.com
Doğa Hareketleri Araştırma Derneği www.dohad.org