Bağışlarınız İçin Hesap Numaramız DOHAD - İs Bankası Gayrettepe Şubesi - 529030

Fayların Çevresindeki Tuhaf Gök Olayları
Deprem Işıkları
TÜBİTAK Bilim ve Teknik, Ekim 1999 - Özgür Kurtuluş  
Ortaya çıktıkları yer ve dönemler, deprem ışıklarının, fay hareketleriyle bir ölçüde ilişkili olduklarını gösteriyor. Tibet rahiplerine göre, tanrıları dağların tepesinde onlara kendini gösteriyor. Daha batıdaysa, bunların, ziyaretimize gelen uzaylılar olduklarına inananlar var. Sismolojinin eski devlerinden Perry Byerly, öğrencilerine, deprem ışıklarının, sismolojinin en karanlık alanı olduğunu anlatırmış. Çünkü, dokunanın eli yandığı için, hemen herkes araştırma yapmaktan uzak durmuş. 1930'dan önce sadece sanat, din ve edebiyatta incelenmişler. 1960-1970'lerde, depremlerle ilişkileri belgelenmeye başlamış. 1980-1990'da ilk kez laboratuvarlara girmişler. Bugün, ne olduklarını bile henüz bilemiyorsak da, 2000'lerde, depremlerin önceden haber verilmesinde rol oynayabileceklerini umanlar var...

     HEM DEPREM sırasında, hem de depremin öncesi ve sonrasında, çeşitli ışık gösterilerinin oluştuğu, Japonya'da eskilerce de biliniyormuş. Mikdat Kadıoğlu'nun aktardığına göre, Japonlar bu ışıklara, samurailerin ruhu anlamına gelen "hito hama" diyorlar. Japon folklorunda, kısa gökkuşaklarının deprem habercileri olduğundan söz ediliyor. Hatta, Rikitake'nin bir makalesinde anlatılanlara göre, bir zamanlar, penceresinden gökkuşaklarını izleyerek depremleri önce-den haber vermeyi amatörce uğraş edinen birisi çıkmış. Sürekli posta kartları göndererek, olacağını sandığı depremlerden, Japon Meteoroloji Ajansı'nı da haberdar ediyormuş. Rikitake, söz konusu kişinin çok sık kart gönderdiğinden, başarısının raslantıya dayandığını düşünüyor...
    Deprem ışıklarına neyin yol açtığı tam olarak bilinemiyor. Faylardan salınan gazlarla oluştuklarını savunanlar, küresel biçimli yıldırımlar olduğunu söyleyenler, elektrik bulutları olduğunu düşünenler, bir iyonize gaz olduğunu savlayanlar var. Plazma oldukları söyleniyor; ama plazmalar konusunda genel bilgimiz de zaten sınırlı. Bazı örnekler garip biçimde hızla yanıp sönebiliyor. Bazı olaylarda, kaynaktan gelen ışık sadece bir yöne dağılıyor. Işık kaynaklan, çoğunlukla kütlesiz gibi havada geziniyor, bazen de hare-ketleri kütleleri varmış gibi görünmelerine yol açıyor. Bunların, kuramsal bir parçacık olan vortonlarla ilintili olduklarını savunanlar, ya da, kuantum mekaniğinin gizemli çekirdek altı dünyasında dönen başka şeylerin makro boyutta yansımaları olduklarını öne sürenler var.
    Deprem ışıklarıyla ilgili ciddi bilimsel çalışmalar yapılmaya başlanmadan önce, bu gizemli ışıkların, deprem bölgeleriyle şu ya da bu biçimde ilişkili olduğu pek çok UFO meraklısının dikkatini çekmişti. UFO'lara ve benzeri gizemli olaylara ilgisiyle bu konunun dünya genelinde meraklılarının ortaya çıkmasına öncülük eden Charles Fort, daha 1900'lerin başında, bu "meteorların" depremlerle ilintili olduğundan kuşkulanmıştı. 1930'larda, Torahiko Tareda ve Inkiti Musya, konuyla ilgili ilk bilimsel makaleleri yayımladılar.
    UFO gözlemlerine ilişkin kayıtların faylarla istatistiksel ilişkisini araştıran ilk kişi Ferdinand Lagarde olmuştu. 1968'de yazdığı bir makalede, 1954'te Fransa'da rapor edilen UFO olaylarının %37'sinin fayların üzerinde ya da çok yakınında gözlendiğini; %80'inin de fayların etkisi altında olduğu söylenebilecek bölgelere düştüğünü yazmıştı.



Tektonik Gerilme ve Deprem Işıkları

    1977'de, meteorolojik ve jeofıziksel olayların davranış üzerine etkileriyle ilgili çalışmalar yapan Michael Persinger ve yerbilimci Gyslaine Lafreniere, ABD'deki tüm UFO olaylarını taradılar ve gözlemlerin belli bölgelerde yoğunlaştıklarını, bu bölgelerin de tarihteki depremlerin merkez noktalarının yakınlarına düştüğünü gösterdiler. Dikkatlerini çeken bir diğer konu, bu gözlemlerin, tepeler, kuleler, vericiler gibi ani yükseltilerin bulunduğu noktalara denk düşmesiydi. Birer paratoner (yıldırımlık) işlevi üstleniyor olabilecek bu yapıların varlığı, araştırmacıları, gözlemlenen olayların elektromanyetik boyutu olup olmadığını sorgulamaya yöneltti.
    Lafreniere ve Persinger, piezoelektrik etkisi olarak tanınan, bazı kristallerin, basınç altında elektrik üretmeleri olgusunun üzerine gittiler. Fayların iki yanının zıt yönlere ilerleme eğilimi, fay üzerinde, eninde sonunda depremle sonuçlanan yüksek gerilmeler oluşturabiliyor. Belli bir noktada odaklanan tektonik gerilmenin, gökyüzüne doğru uzanan, geniş ve güçlü bir elektrik alanı sütunu oluşturabileceğini düşündüler. Böyle bir elektrik alanı, özel koşullarda, havanın iyonize olmasına ve ortaya ışık saçan kütleler çıkmasına neden olabilir. Bu model, Tektonik Gerilme Kuramı (TST: Tectonic Strain Theory) adı altında, deprem ışıklarına açıklama getiren ilk ve en güçlü kuram olarak kabul edilegeldi. Öte yandan bu kuram, zamanla yenilenip geliştirilmiş. Sözgelimi, piezoelektrik etkinin yanısıra, radon ve bazı diğer gazların salınması ve kemoilüminesans da dikkate alınmış. Son gelişmelerden biri de, belli bir bölgedeki deprem ışıklarıyla, o bölgedeki deprem merkez noktaların sayıca çokluğu yerine, depremlerin büyüklüğüyle ilişkilendirilmesi.
    Tektonik gerilme, belli bir bölgedeki deprem ışığı gözlemlerinin çokluğuna iyi bir açıklama oluyor. Bununla birlikte, olaylar teker teker incelenirken, gerilmenin varlığına artı etki yapan belli geçici olaylar da tartışılıyor. Bunlardan biri, fay sistemine doğru hareket eden su kütlelerinin varlığı. Tutulmaların ve jeomanyetik fırtınaların, tetikleyici etkisi olduğu düşünülüyor.
    Ay, dünya çevresinde yaklaşık 1000 km/h hızla dolanır. Bu, Ay'ın çekim gücü nedeniyle, dünyayı sürekli dolanan hareketli bir gerilim noktası da doğuruyor. Bunun, belli bir gerilme bölgesiyle çakışması, ışık olaylarına yol açıyor olabilir. Persinger, 1985'te, Dünya'nın manyetik alanındaki dalgalanmaların da, zaten gerilmenin var olduğu bölgelerde ışık olaylarına yol açtığına ilişkin bazı gözlemler toplamıştı.
    1980'lerde, deprem ışıkları araştırmalarında Persinger'e, jeofizikçi John S. Derr de katıldı. Derr, on yıldır çalışmalarını zaten ayrı olarak deprem ışıklarının fay sistemleriyle ilişkisi üzerinde yoğunlaştırmıştı. 1986'da Derr ve Persinger, ABD Washington'da, Yakima Kızılderili Koruma Bölgesi'nde sıkça gözlenen ışık olaylarını araştırmaya giriştiler. Orman korucuları, ışık toplarından parıldayan bulutlara ve ışık sütunlarına varan çeşitlilikte çok sayıda ışık olayı gözlemlemişti.
    Derr ve Persinger, Haziran 1976-Mart 1977 arasındaki olayların, zaman ve konumları göz önünde bulundurulduğunda, 21 döngüden oluşan ışık olayı zinciri buldular. Bunlar, bölgenin kuzeyi ve güneyindeki depremleri izler biçimde yolculuk ediyorlardı. Bu, bölgede hareket eden bir gerilme bandın, söz konusu ışıklarla ilişkisini ortaya koyuyordu.

    Derr'in, tektonik gerilme kuramına önemli katkıları oldu. Söz gelimi, yeraltı sularının hareketinin, deprem ışıklarını etkilediğini ortaya koydu. Doğal nedenlerle ya da insan eliyle yer altına yüklenen su fazlalığı, fazladan bir gerilmeye yol açarak, ya da fay zonlarını kayganlaştırıp depremi tetikleyerek, deprem ışıklarının oluşmasına neden olabiliyor. 1990'da yayımladığı bir makalesinde, Derby, Colorado'da yer altına pompalanan atık suların, 1500 kadar küçük depreme yol açtığını belirtiyor; ayrıca pompalama alanına 100 kilometreden yakın olan her yerde, deprem ışığı gözlem sayısında ciddi bir artışa neden olduğunu açıkladı.
    Deprem ışıkları, adları ne olarak konursa konsun, UFO meraklıları için hep gündemdeydi. Derr ve Persinger'in konuyu akademik dünyada, Paul Deveraux gibi yazarların da geniş toplum kesimlerinde ünlendirmeleri sonucunda, dünya çapında, bu türden ışık olaylarının yaygın olduğu her yerde, bunların fotoğraflarını çekmeye uğraşan, radyo frekanslarında etkilerinin izini süren "ışık avcıları" türedi. Ancak, bugüne kadar sadece iki yerde sistematik ve uzun süre iz sürme programı uygulandı. Bunlardan ilki, deprem ışıkları popülerleşmeden önce, güneybatı Missouri'de Piedmont'ta gerçekleşti. 1973'te, bu bölgede sadece gökyüzünde değil, tarlalarda, verici kulelerinin etrafında, hemen her yerde ışık kütleleri dolanıyordu. Güneybatı Missouri Eyalet Üniversitesi'nden Dr. Harley D. Rutledge, olayların fotoğraflarını çekti, birinci elden gözlem kayıtları tuttu.
    Diğer program, bugün de süren Norveç'te, Trondheim'ın güneydoğusunda, Hessdalen bölgesindeki otomatikleştirilmiş kayıt sistemi. Hessladen, başta bakır olmak üzere, zengin cevher yataklarıyla ünlü bir bölge. Kasım 1981'den bu yana birkaç yıl süreyle, bölgede tarlaların hemen üzerinde duran, evlerin çatılarında gezinen gizemli ışık kütleleri sık sık belirmeye başlamış. Sonraları, bölgenin, 1944'ten beri, farklı sıklıklarla benzer olaylara ev sahipliği yaptığı öğrenilmiş.
    1984'ten itibaren bölgede kamerayla, fotoğraf makinesiyle, radarla, manyatometreyle, tayf çözümleme araçları ve benzeri çeşitli kayıt ekipmanıyla gözlemler yapılmış. Hesdalen en başarılı, raslantısal olmayan deprem ışığı tanıklıklarının gerçekleştiği ünlü bir merkez haline gelmiş. 1998'den beridir, geniş açılı bir objektifle bölgeyi tarayan otomatik bir istasyonda sürekli gözlem yapılıyor. Kamera, olası bir deprem ışığı olayını kaydettiginde, bir bilgisayar programı görüntüyü seçiyor ve seçilen görüntüdeki olayın bilindik bir ışık kaynağından çıkıyor olup olamayacağı, araştırmacılar tarafından inceleniyor.

Laboratuvarda Deprem Işıkları
    Deprem ışıklarıyla ilgili çalışmalar genelde, saha gözlemleri, tarihsel kayıt araştırmaları ve istatistiksel çözümlemeye dayanıyor. Buna karşın, laboratuvarda da bazı kuramları bir ölçüye kadar sınama olanağı var. 1986'da, ABD Madenler Bürosu'ndan iki araştırmacı, Brian Brandy ve Glen Roswell, laboratuvarda, kuvarsça zengin, dolayısıyla da piezoelektrik özelliğine sahip granit kütleleri ve hiç piezoelektrik özelliği olmayan bazalt kütlelerini parçalamışlar. İşlemi, farklı gaz ortamlarında, vakumda ve su içinde yinelemişler. Görüntü güçlendiriciler ve spektroskoplarla, kırılma anının ayrıntılarını gözlemişler.
    Hem granit, hem de bazaltın küçük pırıltılar çıkardığı görülmüş. Böylece, piezoelektrikle ilgili kuram, en azından bu deneyin genellenebilirliği sınırları içinde darbe almış. Ama asıl şaşırtıcı sonuç, ortaya çıkan ışığın tayf çözümlemesinin, kırılan kayaya ait değil, ortamdaki gaza ait özellikler göstermesi olmuş. Vakumlu ortamda, havaya ait tayf değerleri elde edilmiş. Bu, mutlak vakumun olanaksızlığıyla kolayca açıklanabiliyor. Deneyin su içinde gerçekleşen kısmı başka açıdan şaşırtıcı sonuçlar vermiş. Su içindeki parlamalar, ortaya hem atomik hem de moleküler hidrojen çıkarmış. Bu, bambaşka bir alanda, biyolojide gelecek vaat eden bir sonuç. Söz konusu kimyasal sürecin, dünyada organik yaşamm moleküler kökenine etkisi olabileceği savlanıyor. Deneylerin ardından, ışıklara, kırılma sırasında ortamda bulunan gazın uyarılmasının yol açtığı sonucuna varılmış. Yine de, gerçek deprem ışıklarının tüm özellikleri bu sonuç büyük ölçeğe genellenerek açıklanamıyor. Işığın nasıl bir kütle gibi davrandığı ve havada gezinebildiği gibi...
    Memphis Eyalet Üniversitesi Deprem Araştırmaları Merkezi'nden Arch C. Johnston, 1991 sonunda, deprem ışıklarının, 50 yıldır yakından tanınan ve laboratuvarda da kolayca üretilebilen "sonoilüminesans" olgusuyla açıklanabileceğini öne sürmüş. Sonoilüminesans, suyun, güçlü ultrasonik titreşimlerle uyarılması sonucunda ışık saçmasına verilen ad. Saf suyun yaydığı ışımı, suyun tipik tayfındaki mavi ya da mavimsi beyaz rengi verirken, çözelmiş başka maddelerin varlığı, parlak sarı ya da kırmızı ışık üretilmesine de olanak sağlıyor. Johnston, laboratuvarda elde ettiği verilerle, depremlerde oluşan P-dalgalarını karşılaştırdığında, kaydedilen deprem ışıklarının, bu olgu sonucu bekleneceklere denk olduğunu açıklıyor. Ortamda tatlı ya da tuzlu su bulunması, ya da toprağın suya doymuş olması yeterli...



Kaynaklar

    Barka, A., "The 17 August 1999 Izmit Earthquakc", Science, 17 Eylül 1999
    Brandy, B.T, "Laboratory Investigation of the Electrodynamics of Rock Fracture", Nature, 29 Mayıs 1986
    "Büyük Işık Topları", Discovery Channel, 9 Mayıs 1999
    Derr, J.S., "Luminous phenomena and their relationship to rock fracture", Nature, 29Mayıs 1986
    Deveciler, E., "Deprem Işığının Tanıkları", Cumhuriyet Bilim Teknik, 11 Eylül 1999
    Johnston, A.C., "Light from Seismic Wawes", Nature, 5 Aralık 1991
    Kadıoğlu, M., "Bir Dünya Işıgı UFO Değil", Cıımhuriyet Bilim Teknik, 11 Eylül 1999
    Lockner, D.A,, johnston M.J.S, Byerlee, J.D., "A Mechanism to Explain the Generation of Earthquake Lights", Nature, 3 Mart 1983
    Ouellet, M, "Earthquake Lights and Seismicity", Nature, 6 Aralık 1990
    Persinger, M.A., "The Tectonic Strain Theory as an Explanation for UFO Phenomena", http://www.laurentian.ca/www/neurosci/tectonicedit.htm
    Rikitake, T, Earthquake Prediction, 1976
    "Yeryüzü Işıkları", Discovery Channel, 7 Eylül 1999

sismikhaber.org , Doğa Hareketleri Araştırma Derneği sitesidir. www.dohad.org
Gönüllü olmak ister misiniz?